Marmara Denizi’nde , Bostancı’dan Kartal’a kadar uzanan kıyının karşısında halen 9 ada bulunur. Bunlar Kınalıada, Burgazada, Kaşıkadası,Heybeliada, Büyükada, Tavşanadası ve Sedefadası ile daha açıktaki Sivriada (Hayırsızada) ve Yassıada’dır.Adalar, yüzyıllar boyunca “Papaz Adaları”, “Ruh Adaları”, “Bahtiyar Adaları”, “Kızıl Adalar” gibi çeşitli adlarla adlandırılmıştır.“Papadonosia” ya da “Keşiş Adaları” denmesinin nedeni, Patrikhane’nin tehlikeli gördüğü bir Keşiş veya Papaz ortaya çıktığında, onu bu adalara sürgüne göndermesiymiş.Tabi sadece Papaz ve Keşişler değil sürgüne gönderilen…Roma (Bizans) döneminde Saray’ın uygun görmediği Prens ve Prensesler de bu adalara sürgüne gönderilirmiş. Bu adalara “Prens Adaları” denmesinin nedeni de bu olsa gerek!..
Marmara Denizi’nde Bostancı- Kartal sahil kesiminin karşısına düşen bölgede, denize serpiştirilmiş inci taneleri gibi duran 9 ada olduğu bilinmesine rağmen, yıllar önce bir araştırmacı, Fener Rum Patrikhanesi’nde bir harita buldu; haritada bir başka ada daha görünüyordu.
Günümüzde Bostancı-dan Büyükada’ya vapurla gidilirken iki deniz fenerinin yanından geçilir. İkinci fenere, yöre halkı “Çakar” der.şte haritada görülen ada, Küçükyalı- Bostancı sahilinin tam karşısında kıyıdan yaklaşık 3 mil kadar uzaklıkta ki bu ikinci fenerin altındadır.Fenerin bulunduğu kayalığa bölge halkı tarafından verilen ad, “Manastır Kayalıkları” dır.Adalara gelen vapur ve motorlar, bu kayalığın etrafından dolaşırlar, eminim çok kişi bu kayalığın ne anlama geldiği konusunda bir fikir sahibi değildir.
Eski haritalarda “Küçükada” adıyla gösterilen, 1500’lü yıllarda Osmanlılar tarafından yapılan haritalarda “Batık Manastır Kayalıkları” olarak adlandırılan bu kayalıklarda aslında eskiden Vordonisi ( Vordonos- Bardonos) adı verilen bir ada bulunurmuş.Adada, Photios (Fotios) adında bir keşiş tarafından İS. 9 ncu yüzyılda yaptırılmış muhteşem bir manastır varmış.1010 yılındaki büyük depremde, Vordonisi Adası, üzerinde yaşayan keşişlerle birlikte suya gömülmüş; hatırası sadece eski haritalarda ve yöre halkı arasındaki söylencelerde kalmış.Geçmiş yıllarda adanın varlığı belirlendikten sonra, yakın zamanda buraya arkeologlar ve sanat tarihçileri dalış yaparak önemli keşiflerde bulundular. Buluntuların su altı fotoğraf ve video çekimleri çeşitli yerlerde yayımlandı. Konuya ilgi duyanlar bilgi sahibi oldular.
Vordonisi Manastırı’nı Photios yaptırmıştır Photios, kendi halinde bir manastır keşişi iken, erkek kardeşi Sergios’un İmparatoriçe Theodora’nın kız kardeşi ile evlenmesi üzerine, önce Saray’a gelmiş, burada kendisine çeşitli görevler verilmiş nihayet Rum Patriği Ignatios’un görevinden azledilmesi üzerine çok genç yaşta Ortodoks Rum Kilisesi Patriği olmuş.Eski Patrik Ignatios da, günümüzde Küçükyalı’nın bulunduğu bölgedeki bir Manastır’a sürgüne gönderilmiş.iki Patrik arasındaki çekişmenin ana nedeni “İkonoklazm”…Yani kiliselerin içine ikonaların konulup konulmamasına ilişkin fikir ayrılığı…(İkona “Helence: eikon: tasvir”, Doğu Hıristiyan geleneğinde, kutsal kişi ve olayların konu edildiği, duvarlara ya da ahşap levhalar üstüne yapılmış tasvir.)Yeni Patrik Photios’un ilk iş, Bulgar Kilisesi’ni kendisine bağlamak olmuş; arkadan da uygulamalarını beğenmediği Vatikan’daki Papa’lığa rest çekmiş. Bu olaydan sonra Hıristiyan dünyası büyük bir bölünme yaşamış.Devrik Patrik Ignatios ise, (kimine göre Bryas Sarayı’nın kalıntısı üzerinde) çok güzel bir Manastır yaptırmış. Bu manastıra “Satyros (Satiros) Manastırı adı verilmiş.Olaylar gelişmiş ve bir süre sonra her şey tersine dönmüş.Bu sefer, Patrik Photoios görevden alınarak Vordonisi Adası’na sürgüne gönderilmiş, yerine de devrik Patrik Ignatios, yeni Patrik olmuş.Anlatılanlara göre Ignatios ölünce, Photoios yeniden Patrik olmuş; on bir yıl kadar Patriklik yaptıktan sonra 867’de tekrar azledilmiş ve Photios, ömrünün son yıllarını Vordonisi Adası’ndaki manastırında geçirmiş.Azledildikten 7 yıl sonra da ölmüş.Sonuçta, adada ve manastırda yaşayanlar, korkunç bir deprem sonucunda sulara gömülmüşler.Geriye, üzerine fener dikilen bir kayalık ve eski haritalardaki görüntüsü kalmış.Tabi, adanın sulara gömülmesi, diğer adalarda yaşayanlarda bir korku yaratmış, acaba bizim yaşadığımız ada olası bir depremde batar mı diye…
Adaya dalış yapan, İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, alüvyon tabakası üzerinde yükselen adanın şiddetli bir sarsıntının ardından meydana gelen çökme sonucu sular altında kaldığını söylüyor.Üşümezsoy, Vordonisi Adası’nın alüvyonlu bir çukurluk alanda kurulduğunu, granit kayalıklar üzerinde yükseldikleri için diğer adaların bir depremle sular altında kalma ihtimalinin olmadığını da belirtiyor.
Sayın Şener Üşümezsoy’un değerlendirmesinin özeti şu:
Sahildeki Dragos yerleşim yeri sağlam bir kayalık üzerinde kurulu… Maltepe de yanı başındaki diğer bir sağlam kayalık kitle oluşturuyor. Hemen aralarında ise alüvyonlu bir çukurluk var. 900 yıl önce meydana gelen depremde, iki kaya kitlesi yerinde sabit kalıyor. Aradaki alüvyonlu yumuşak tabaka ise denize kayıyor. Bu kayma ile birlikte Vordonisi de itilerek sulara gömülüyor. Olay, diğer adalara tesir etmiyor. Çünkü yapıları, Dragos ve Maltepe ile aynı cinsten sağlam kayalardan meydana gelmiş.
Küçükyalı Karayolları’nda E5’ten minibüs caddesine inerken görülen Satyrios Manastırı/ Brias Sarayı, önceleri deniz kenarındayken zamanla meydana gelen alüvyon dolumları nedeniyle kıyıdan uzaklaşıp içeride kalmış.İstanbul Kültür Mirası ve Kültür Ekonomisi Envanteri’nde, Bryas Sarayı/ Satyrios Manastırı’nın yeri şu şekilde tanımlanmış: İstanbul İli, Maltepe İlçesi, Çınar Mahallesi, Çınar Camii Yanı, Saray Sokak, Gürkan Sokak…Byzantiumistanbul.com’daki açıklama ise şu şekilde: “ Küçükyalı, Çınar mahallesi, Semt camisinin ve muhtarlık binasının yanındaki yıkıntının 9. yüzyıl Satyrios Manastırı veya Bryas Sarayı olduğu ileri sürülmektedir.”Yöre halkının iddialarına göre, Satyrios Manastırı’ndan deniz altına doğru giden uzun dehlizler- yer altı geçitleri bulunuyor; bu geçitler iki manastırı birbirine bağlıyormuş.Tabi bunlar söylence…Hava tüpü olmadan böyle bir dehliz veya geçitte yürünemez; o zamanlar hava tüpü de yok. Tünelin bir yerlerden hava alması lâzım. Su altında böyle bir olanak da yok. Yani, iki manastır arasında bağlantı mümkün değil. Ancak, Manastır’dan deniz kıyısına doğru gizli çıkış yerleri olan kaçış tünelleri olabilir. Örneğin Beykoz’daki Hünkâr Kasrı’nın gizli kaçış tünelleri gibi…