Gideros Koyu, birinci derecede doğal, ikinci derecede tarihi sit alanı. Geçmişi MÖ 15. yüzyıla uzanıyor. Strabon, buradaki ilk site devletini Amazonların, Prof. R. Leonhard ise Akalar’ın kurduğunu söylüyor.
Homeros’un metinlerinde de rastlıyoruz Gideros’a. MÖ. 12. yy’da geçtiği sanılan Truva Savaşları’nı anlatırken, Batı Karadeniz sahil şeridinde kurulan güçlü Paphlagonia’dan bahsediyor. Bu krallığın Parthénios (Bartın), Sesamos (Amasra), Kromna (Kurucaşile), Aigialos (Cide) ve Kytoros’u (Gideros) içine aldığını öğreniyoruz. Gideros tarafında Henet, yahut Heneti (Enetler) adlı bir kavmin yaşadığını belirtiyor. İlyada destanında “Ulu gönüllü Enetler’in ve Paphlagonlar’ın hanı, Ares benzeri Plymen’in savaş alanına katırlara binmiş muharipleriyle geldiğini” anlatıyor. Ancak Truva Savaşı’nın sonu felaket olmuş. Kral oğlunu kaybetmiş, Paphlagonlar ikiye bölünmüş, bir bölümü Amasra’ya yakın Egialos (Cide) civarındaki köye yerleşmiş, diğerleri Adriyatik sahillerine göç ederek, Veneto halkının atalarını oluşturmuş.
Gideros’un kaderi kadınlarla değişmiş hep. Amazonlar kurmuş, Büyük İskender’in baldızı Amastris yıktırmış. Bugün de Gideros’a hayat veren, yine kadınlar. Denizle ilgili her türlü işi yapıyorlar. Kürek çeken, ağ atan, balık tutan, bunları ayıklayan, pişirip sunan... Onları izlemeye kalkarsanız bir süre sonra kendinizi işin içinde bulabilirsiniz. Farkında olmadan çalışmaya başlarsınız. Çünkü bir Amazon kadını liderliği ve zekasıyla çevresindekileri yönetir.Koyda altı aile yaşıyor. Pansiyon, balık lokantası işletiyorlar. Aynı zamanda dalgıç, yat ustası, motor tamircisi, balıkçı, boyacı, kaptan, ağ örücüsü olduklarını söylesem, şaşırırsınız. Herkes çok becerikli burada... Ellerine kereste verseniz, yat; ip verseniz ağ alırsınız.
Batı Karadeniz’de bitkilerin yetişmek için toprağa ihtiyacı yok. Kayalardan bile yeşillik fışkırıyor. Antik Çağ ozanlarından Catulle bir şiirinde “Kytoros’un dağlarını taçlandıran şimşir ağaçları”ndan bahsediyor. MÖ. 8.yy’da puhu kuşu denince Atina, buğday denince Mısır, balık denince Çanakkale, safran denince Kilikya, şimşir ağacı denince Gideros gelirmiş akla. Gideros ormanları hâlâ eski görkemini koruyor. Tepeleri dev kestane, ıhlamur, çam, kayın, köknar, meşeler süslüyor. Yükseklerden koya baktığınızda Karadeniz ve gökyüzünün mavisinin içinden yeşilin binbir tonu üstünüze dalga dalga geliyor.
Her mevsim güzel Gideros. Ancak haziran - ağustos arası muhteşemdir. Doğanın içinde konaklamak, kuş seslerini doyasıya dinlemek, ruhunuzu dinlendirmek istiyorsanız ideal zaman. nsanlara çok alışmış ördekler. Yabanlıkları kalmamış gibi. Yavrularını arkalarına takıp, önünüzde geçit yapıyorlar. Gideros’ta mutlaka balık yemelisiniz. Salatayla birlikte. Burada tattıktan sonra, salata konusunda düşünceleriniz değişebilir! Salatanın içindeki her şey canlı ve diri. Baharda kalkan, barbunya ve istavritin, sonbahara doğru ise palamudun bulunabildiği sataş lokantaları dört mevsim açık.